Urla'dan Sevgilerle

Wednesday, March 14, 2012

GELENEKSEL URLA MART DOKUZU OT FESTİVALİ, 24-25 MART 2012


Merhaba, Bu sefer sizlerle İzmir Life Mart 2012 sayısı, kapak konusu için hazırladığım yazıyı paylaşıyorum.
Hepiniz yenebilen otlarımızı keşfetmeye 25 Mart 2012 de Urla'ya davetlisiniz.
Detaylar, en sonda...
Resim Ekle

Resim EkleSon iki yıldır olduğu gibi, Mart ayında Urla’da, hemen hemen unutulmaya yüz tutmuş bir geleneği canlandırmak ve yarımadamızın bio-çeşitliliğini kutlamak üzere bir seri etkinlik düzenleniyor. Urla Slow Food oluşumu ‘‘Doğal Sofra’’ gönüllülerinin, Urla belediyesi katkıları ile düzenledikleri etkinliğin kökeni Mart Dokuzu geleneğine dayanıyor. Baharın gelişinin kutlandığı, insanların en güzel giysileri ile sokaklarda “piyasa” yaptıktan sonra pikniklere dağıldığı, genç kalplerin kıvılcımlandığı Urla’nın o eski Mart Dokuz’ larına atfen, Urla’lılar ve Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen ot meraklıları, hasır çantaları, sepetleri ve ellerinde küçük ot çakıları ile doğada unutulmaya yüz tutmuş otları keşfetmeye çıkıyorlar. Ama ne otlar buluyorlar! Sadece isimleri ve onların kökenini düşünmek insanı uzun bir gün düşüne sokar: “Şevket-i Bostan, Çoban Düdüğü, Kıllı Kamina, Tilkişen....“ Otları tanıdığını düşünen birçok Egeli, aslında yenilebilir çok otu unutmuş. Bu unutuş, hem sağlıklı bir besin kaynağının, hem de bir yaşam tarzının yok olması anlamına geliyor.


Rumi Takvimde Mart Dokuzu

Rumi takvim Roma İmparatoru Jül Sezar tarafından M.Ö. 46 yılında kabul edilmiş ve tarihimizde resmi olarak 13 Mart 1840 (miladi) yılından 31 Aralık 1925 e kadar kullanılmış. Rumi takvim tarihine 13 gün eklenerek Miladi tarih gün olarak bulunur. Günümüzde Anadolu’da, birçok doğa olayı halen bu takvimdeki adları ile anılmaktadır. Mart Dokuzu da bu nedenle, yaklaşık 13 gün sonra kutlanır. Ege’de yüzyıllardır bir bahar bayramı olarak kutlanan Mart Dokuzu’nda yeşile basmak adettendir.

Mutfağımız Kültürümüzdür, Sahip Çıkalım!

Ot toplarken de dikkat edeceğimiz birkaç önemli nokta var; Soframıza koyacağımız otların yol kenarından toplanmamış olmasına; Yaprakları yenen otların köklerine zarar vermeden sadece üst yapraklarını almaya; Kökü yenen bitkileri toplarken de geleceği düşünerek, bulunduğumuz noktadan görüş alanımız içinde bir başkası yoksa o bitkiyi köklemememiz gerektiğine dikkat etmemiz gerekiyor. Örneğin geleneksel içeceklerimizden biri olan salep, Urla’nın endemik orkidelerinden birinin kökünden yapılmakta. Ancak yıllardır umarsızca, katledilircesine toplandığından artık salep orkidesi bulmak neredeyse imkansız. Piyasada paketlerde satılan nişasta ve süt tozu karışımı ürünün de salep ile fazla bir alakası olmadığı söylenebilir.

Bizlere düşen hazine avcıları gibi bu doğal gıdaları keşif oyununa katılmak, araştırmak, beslenmemiz üzerine düşünmek ve vakit harcamak;

Bu zenginliğe sahip çıkmak ve çocuklarımıza tek tip gıdalı, GDOlu bir gelecek bırakmamak; Gıda hafiyeliğini sadece devlet kurumlarına, üretimi de büyük şirketlerin eline bırakmamak. Gıdamız ve kültürümüz kimselere teslim edilmeyecek kadar önemli.

Doğadan toplanan otlar ile yemek yapma geleneği, bir zamanlar Akdeniz çevresinde birçok kültür için sıradan bir aktivite idi. Maalesef çevre kirliliği, kent yaşamının hızı ve bizi alıştırdığı kolaylıklar, bu lezzetlerin yavaş yavaş unutulmasına yol açıyor. Ayrıca sorun sadece lezzetlerin kaybolması değil, gıda geleceğimizin güvenliği de.

Haydi o zaman, tüm ailecek gelin, ‘’OT TOPLAYALIM!’’

BU SENE OT GEZİSİNE KATILMAK İSTEYENLERİN BİR AN ÖNCE

754 10 88 den 140 numaralı

URLA BELEDİYESİ HALKLA İLİŞKİLER BÖLÜMÜNÜ ARAYIP, YER AYIRTMALARI TAVSİYE EDİLİR.