Urla'dan Sevgilerle

Monday, June 14, 2010

Urla SlowFood Çevre Pazarlarında

Bademler Köyü Pazarı


Ne zamandır niyet edip de bir türlü gidemediğim Bademler pazarına gitme şansına nihayet erdim. Sağolsun Urla Slowfood dostları, geçen toplantıda alınan bir karar ile yöremiz pazarlarını geziyor, üreticileri tanımaya çalışıyoruz.




Bademler köyü ve köylüsü gerçekten çok ilginç. 76 yıldır perdesini açan Köy Tiyatrosu, kadınlarının girişkenliği, sakinlerinin aydın kişilikleri ile eşine zor rastlanılan bir köy ( maalesef! )




Merak edenler için, harika bir web siteleri var. Kendi yemek tarifleri, adetleri, festivalleri, dansları... Slowfood cular mutlaka "Sülük" tarifine bir bakın.



Bademler pazarı sadece ufak ve dar bir sokak üzerinde. Ne de olsa sadece yörenin üreticisi katılıyor. Hanımların yaptığı kabak çiçeği sarmaları, çiçekler, ev avlularına kurulmuş küçük gözlemeciler ve çayhaneler. Ekşi maya ekmeği çok lezzetli. Birde puaça büyüklüğünde bir ekmek satıyorlar. İçinde yumurta var, ama yumurta kabuklu. Kabuğu soyulmadan içine konmuş. Herhalde çocuğunu okula gönderirken, yada tarlada çalışmaya giderken bunlardan çantaya atmak pratik oluyordur diye düşünüyorum. Oradan birisi farklı yorum getirerek bağırıyor, "bunula bir büyük rakı içilir!". Yok artık ;))





Bahçelerden yeni toplanmış erikler, roka, istifno, sirken. Ballar, reçeller ve daha neler neler... Tabii bir de yöresel şaraplar makul fiyatlarla. Bir adet Iyonya markalıdan alıyorum. Cabernet Sauvignon. Teos dan, Türkiye'mizin meşhur "cittaslow" undan geliyor.





Bademler Köyü Kalkınma Kooperatifi


Alışverişimizi tamamlayıp Bademler Köyü Kalkınma Kooperatifine gidiyoruz. Genç Ziraat Mühendisi Meltem hanım bizi karşılıyor. Bu sıcak günde çam ve zeytin ağaçları altında serinliyoruz.

Kooperatif 1962 yılında, eski Gümrük ve Tekel Bakanı Mahmut Türkmenoğlu önderliğinde kurulmuş. 232 ortağı var. İlk yıllarda Almanya'ya işçi de gönderen kooperatifın o zamandan kalma cam seraları ve 320 dönüm arazisi, su kaynağı ve zeytinyağ işleği bulunuyor.

1985 den beri Hollanda ile anlaşmalı, kesme çiçek üretiyorlar. Son 6 yıldır kirada olduğu için bakımsız kalan ancak yeni yönetim kurulunun iş başına geçmesi ile tekrar faaliyete geçen kooperatif, İBB katkıları ile
organik tarım ve iyi tarım uygulaması sertifikasyon sürecinde.

Tam bu sırada soruyoruz, "iyi tarım uygulaması" ne demek oluyor diye. Efendim, iyi tarım da kimyasal kullanılabiliyormuş ancak bunun kayıtlı, düzenli ve uygulama miktarlarına riayet edilerek yapılması gerekiyormuş. Yani olması gerektiği gibi normal(!) tarım - konvansiyonel tarım- anlamına geliyormuş.

Laf lafı açıyor ve organik tarım uygulamalarının zorluklarını dile getiriyoruz. Herşeyden önce ciddi bir talep yok,fiyat farkı yok, üretimde kümeleşme yok, tarım politikası yok, gerekli ilaçların organik sertifikasyonları yok, sertifikasyon pahalı, kontrol şüpheli, her önüne gelen organik yada doğal(!) birşeyler üretiyor ama sertifikasyonları yok, pazarlarda bunları denetleyen yok, gibi, gibi, gibi...


Ama iyi bir haber var, 25 Haziran'da Bostanlı Organik Pazarı hizmete giriyor. Merakla bekliyoruz ve ayrılırken Kooperetif üye ve çalışanlarına çabalarının karşılığını alacakları temiz ve adil bir gelecek diliyoruz.


Menşur, ülkemizin ilk "cittaslow" u, nam-ı değer sakin şehir; Seferihisar!

Bademler'e gelmişken Seferihisar'a uğramamak olmaz. Zaten çok yakınlar. Hem ne zamandır gitmemiş olmam ayıp. Bir kere Teos (Sığacık) son derece sevimli bir liman kentiydi, salaş balıkçıları tam zevkimize göre. En son 2003 de gitmiştim sanırım. O zamandan beri çok şey değişmiş. Modern bir marina kompleksi insanı karşılıyor. Daha yeni tamamlandığı için sanırım, önündeki kentsel ölçekli yeşil bant ve otopark ile soğuk ve ürkütücü bir kent yapısı izlenimi bırakıyor. O sevdiğim balıkçılara ne oldu bilmiyorum, göremedim. Onlar yerine modern binanın içine konuşlanmış 'Balık Restaurant' ının önüdeki garson mümkün olduğunca (!)sevimli olmaya çalışarak gelen geçeni içeriye çağırıyor, olmadı kart veriyor. Üzücü.


Ama Sığacık Pazarı oldukça canlı, keyifli. Sakinler kendi ürettiklerini pazara çıkarmış müşteri bekliyor. Kavurucu sıcağa rağmen, alışveriş ettiğim tezgahların hemen hemen hepsi saat 14 civarında daha yeni siftah yapmalarına rağmen, herkezin gözünde bir kıvılcım, bir parıltı var. Bir kadın kaynanasından öğrendiği ev baklavasını üşenmeden ince ince açmış, kat kat dizmiş, içini cevizle tıka basa doldurmuş. Bir başkası sigara böreğine benzeyen, içi nohut ezmesi dolu, yöresel "mantı" satıyor, ince ince sarılmış yaprak sarmalarının yanında. Bir başka hanım ördüğü şalları, diğeri kendi yaptığı takıları sergilemiş.



Başlıktaki kinayeyi yanlış anlayanlar olabilir, açıklayayım. Tunç Soyer gerçek vizyon sahibi, akıllı ve yetenekli bir başkan. Özellikle pazardaki Sığacık sakinlerinin "slowcitta" heyecanı, başkanlarının vizyonu arkasında kenetlenmeleri göz kamaştırıyor.


Başkan Minik Eller projesi ile küçümenleri hem komünal kalkınmaya, hem de tohumun gıdaya dönüştüğü mucizevi sürece dahil ediyor. Benim eleştirdiğim Medya. Genelde olduğu gibi, silip süpüren tüketiciliği ile bu konudan da suyunu çıkarana kadar nemalandı. Sığacık'ın slowcitta olma sürecinde karşılaştığı sorunlar nedir, nasıl üstünden gelinebilir? Bu kadar 'hype' dan sonra oraya gelenler hayal kırıklığına uğramış, "Slow Food, Slowcitta da bu muymuş" demiş acaba umurlarında mı?

Labels: , , , , , ,