Urla'dan Sevgilerle

Friday, October 30, 2009

Çinekop ve Chardonnay



Çinekop ve Chardonnay..Hmm…ilk başta ikiside ‘ç’ ile başlıyor tamam da, başka ne alaka ? diye düşünebilirsiniz. Tabii ki yağlı çinekop her zaman İstanbul, yeşil salata, rakı üçgeninin tam ortasında yer almıştır. Maça gitmeden önce boğaza yakın bir yerlerde bir tek ile atıştırılan, yada akşam eve dönerken Çarşı içindeki her zamanki balıkçıda ya ekmek arası ya ızgara, soğan maydonoz ile yutulan…Bunlar her zaman rakı ile bazen de bira ile iyi gitmiştir.


Pekiyi, bir de şöyle bi manzara tasarlıyalım; Ege’desiniz. Bir balıkçı kasabasında. Ufak limanın komik ama sevimli beyaz feneri, gecenin koyulaşan mavisine kontrast. Ay yükselmiş, balıkçılar özenle boyanmış kayıklarında günü hasat ediyorlar. Kediler öne geçme yarışında.
Ilık bir meltem ile şakacıktan ürperip, şalınızı çekiştiriyor sonra derin bir nefes alıp önünüzdeki salata ve çinekopa dalıyorsunuz. Mmm muhteşem. Peki sonra…. Evet sonra,

üzeri boğum boğum terlemiş kadehinizi elinize alıp şöyle bir sallıyor, karşınızdakinin gözlerinin derinine bakıyor ve sağlığa kaldırıyorsunuz.
Kadehinizdeki chardonnay salınımından oldukça gövdeli olduğunu belli ediyor. Uçuk sarı rengine bakıp sizi iyi şeylerin beklediğini düşünerek kadehi burnunuza götürüyorsunuz.

Urlice Chardonnay burunda, serin ve sisli bir Bodrum sabahında narenciye bahçelerinde yürüyormuşsunuz gibi bir his uyandırıyor. Limoni, kırılgan, asidik ama çok da fazla asidik değil.
İşte Çinekop ve Chardonnay böyle bir Ege akşamında birbirlerini tamamlıyor ve serin yaprak hışırtıları arasında
tatlı bir uykudan önce boğuk kahakahalar ile bölünen hoş sohbetli bir geceye eşlik ediyorlar.